28 Haziran 2012 Perşembe

TAHSİLDE TEKERRÜR ETMEMEK KAYDI İLE TAKİP TEK HARÇ


ÇEK DEPO BEDELİ TAKİBİ MAKTU HARÇ


27 Haziran 2012 Çarşamba

TEMİNAT SENEDİ - CİRO - DEFİLER


T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/11272
K. 2004/7542
T. 22.6.2004
• TEMİNAT BONOSU ( Davalının Diğer Davalıya Ciro Etmesi/İcra Takibi - Davalının Kötüniyetli Hamil Olduğunu Kanıtlayan Deliller Belirlenip Tartışılmadan Hüküm Kurulamayacağı/Menfi Tespit Davası )
• MENFİ TESPİT DAVASI ( Teminat Bonosunu Davalının Diğer Davalıya Ciro Etmesi/İcra Takibi - Davalının Kötüniyetli Hamil Olduğunu Kanıtlayan Deliller Belirlenip Tartışılmadan Hüküm Kurulamayacağı )
• KÖTÜNİYETLİ HAMİL ( Teminat Bonosunu Davalının Diğer Davalıya Ciro Etmesi - Deliller Belirlenip Tartışılmadan Hüküm Kurulamayacağı/Menfi Tespit Davası )
• CİRO EDİLEN TEMİNAT BONOSU ( Menfi Tespit Davası - Davalının Kötüniyetli Hamil Olduğunu Kanıtlayan Deliller Belirlenip Tartışılmadan Hüküm Kurulamayacağı )
6762/m.599
ÖZET : TTK'nun 599. maddesine göre, bonodan dolayı kendisine başvurulan kimse keşideci veya cirantalardan biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def'ileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez. Bunun istisnası hamilin bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olması halidir.

Davalının kötüniyetli hamil olduğunu kanıtlamaya yarar delillerin neler olduğu belirlenip tartışılmadan hüküm kurulması doğru değildir.

DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin davalı B. C.'den 26.5.1998 tarihinde protokol imzalayarak taşınmaz aldığını, protokole göre müvekkilinin taşınmazda yapacağı binadan bir dükkanı davalıya vermeyi taahhüt ettiğini, ancak sit alanı içinde kaldığından inşaata başlayamadığını, yükümlülüğüne karşılık davalı Bayram C.'a ödeme tarihi boş olan senet tanzim ederek verdiğini, davalının teminat senedini diğer davalı M. P. A.'ya ciro etmesi ile bu davalının icra takibine başladığını ileri sürerek, senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı M. P. A. vekili, keşideci ile lehdar arasındaki ilişkinin müvekkilini bağlamayacağını iddia ederek, davanın reddi gerektiğini savunmuş, diğer davalı davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, senedin teminat senedi olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, senetten dolayı davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, hüküm davalı M. P. A. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

KARAR : Davalı hamil M. P. A.'nın dava konusu bononun teminat senedi olduğunu bilerek aldığı gerekçesiyle hüküm kurulmuş ise de, bu kabul şekline hangi delillere dayanılarak varıldığı kararda açıklanmamıştır. TTK'nun 599. maddesine göre, bonodan dolayı kendisine başvurulan kimse keşideci veya cirantalardan biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan def'ileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez. Bunun istisnası hamilin bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olması halidir.

Bu durumda davalı M. P. A.'nın kötüniyetli hamil olduğunu kanıtlamaya yarar delillerin neler olduğu belirlenip tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı M. P. A. yararına bozulmasına, peşin harcın istek halinde iadesine, 22.6.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

AİLE KONUTU - TEDBİRİN CEBRİ İCRA SATIŞINA ENGEL TEŞKİL ETMEYECEĞİ


YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu 2011/2-109 E.N , 2011/481 K.N.

İlgili Kavramlar

HAKİMLERİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
TAZMİNAT

İçtihat Metni

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Hukuk Dairesince;

(...Davacı vekili, dava dilekçesinde; müvekkilinin eşi R... K...... adına tapuda kayıtlı olan Siirt M..... K..... mahallesindeki 307 ada (2) nolu parseldeki (…nolu "mesken" niteliğindeki taşınmazın "aile konutu" olduğunu, taşınmazda hak sahibi olan kocasının , eşinin rızasını almadan "A..... D.......Tüketim Malları San, ve Tic. Ltd. Şti"nin borcuna teminat olması için taşınmazın üzerine üçüncü kişi (B.. E. A......San. ve Tic. A.Ş.) lehine ipotek tesis ettirdiğini, borçlu vadesinde borcunu ödemeyince, ipotek alacaklısı BSH şirketinin, borçlu ve taşınmaz maliki aleyhine "ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla" icra takibine başvurduğunu, müvekkilinin bu takip nedeniyle aile konutunun satılmak üzere olduğunu öğrendiğini, bunun üzerine Türk Medeni Kanununun 194.maddesine dayanarak Siirt Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinde 29.08.2007 tarihinde "ipoteğin kaldırılması" davası açtıklarını, davanın 25.10.2007 tarihinde yapılan duruşmasında, ipotekli taşınmazın satışının ve başkalarına devrinin önlenmesi için talepleri doğrultusunda, taşınmazın tapu kaydına tedbir konulduğunu, 28.02.2008 tarihli duruşmada ise, davaya bakan davalı hakimin konulan tedbir kararını kaldırdığını, tedbir kalkınca, taşınmazın cebri icra yoluyla alelacele satışa çıkarıldığını ve ipotek alacaklısı B.. şirketinin taşınmazı alacağına mahsuben satın aldığım, bunun üzerine ipoteğin kaldırılması davası konusuz kalınca zorunlu olarak davayı ıslah ederek, cebri satışın iptali ve dava konusu taşınmazın yeniden davacının eşi adına tescilini talep ettiklerini, ancak mahkemece davanın 02.07.2008 tarihinde reddedildiğini, kararı temyiz ettiklerini, Yargıtay'ca "ipotekli taşınmaz cebri icra yoluyla satıldığından" dolayı işin esasının incelenemediğini, karar düzeltme taleplerinin de 07.04.2010 tarihinde reddedildiğini, davalı hakimin; konulan tedbiri kaldırmamış ve davayı konusuz bırakmamış olsaydı, davanın müvekkili lehine sonuçlanacak ve müvekkilinin aile konutunu kaybetmeyecek olduğunu, tedbir kararının davalı hakim tarafından kaldırılması ve taşınmazın cebri icra ile satılması sonucu zarara uğradığını ileri sürerek uğradığı 47.970.65 TL. zararın tazmini ile bu miktarın davalı hâkimden tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, dava dilekçesi ve duruşma günü usulüne uygun olarak tebliğ edildiği halde davaya herhangi bir cevap vermemiş, duruşmaya da katılmamış, davacı vekili ise duruşmada dava dilekçesini tekrar etmiştir.

Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğunu düzenleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573-576.maddelerinden kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir.

Davacının delil olarak dayandığı Siirt Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin 2007/434 esas 2008/432 karar sayılı dava dosyası, aynı yer icra (Hukuk) Mahkemesinin 2008/19 esas 2008/49 karar sayılı "ihalenin feshine" ilişkin dava dosyası ve yine Siirt İcra Müdürlüğünün taşınmazın cebri icra ile satışına ilişkin 2007/174 talimat sayılı dosyası getirtilip incelenmiştir.

A…… D…….Tüketim Malları San. Ve Tic. Ltd. Şti'nin, B.. E. A......Sanayi ve Tic. A.Ş.'ne olan borcunun teminatı olmak üzere davacının eşi R... K...... adına tapuda kayıtlı olan taşınmaz üzerine, tapu kayıt malikinin talebiyle 16.3.2006 tarihinde 560 yev. nolu resmi senede, alacaklı şirket lehine 100.000 TL. tutarlı birinci dereceden ipotek tesis edildiği; borcun vadesinde ödenmemesi üzerine ipotek alacaklısı tarafından Şişli 6. İcra Müdürlüğünün 2007/10065 esas sayılı dosyası ile ipotek tablosundaki alacağın tahsili için 26.04.2006 tarihinde borçlu şirket ve ipotek veren kişi aleyhine "ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla" icra takibi başlatıldığı, ödeme emrine itiraz edilmemesiyle takibin kesinleştiği, icra memurluğunun takibin başladığını İcra İflas Kanununun 150/e maddesi gereğince tapu idaresine 4.5.2007 tarihli yazıyla bildirdiği, bu bildirim üzerine keyfiyetin taşınmazın tapu kaydı üzerine şerh verildiği, ipotek alacaklısı tarafından 07.08.2007 tarihinde taşınmazın satışının talep edildiği, talep üzerine takibi yapan icra dairesinin talimatıyla Siirt İcra Müdürlüğünün 2007/174 talimat sayılı dosyası üzerinden 18.3.2008 tarihinde taşınmazın "açık artırma" suretiyle alacaklı şirkete ihale edildiği anlaşılmaktadır.

Davacı tarafından lehine ipotek tesis edilen şirket aleyhine 29.8.2007 tarihinde, Türk Medeni Kanununun 194/1 maddesine dayanılarak rızası alınmadan tesis edilen ipoteğin kaldırılması talebiyle Siirt Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinde 2007/434 esas sayılı dava açılmıştır. Davacı vekilinin dava dilekçesinde "tedbir" talep etmesi üzerine, davanın  25.10.2007 tarihli oturumunda diğer hakim G.... A... A..... (95163) tarafından taşınmazın tapu kaydı üzerine "satışının ve başkalarına devrinin önlenmesi için" tedbir konulmasına karar verilmiş, bu karar Siirt Tapu Sicil Müdürlüğüne aynı gün yazılan müzekkere ile bildirilmiş, müdürlük mahkemenin tedbir şerhini taşınmazın kaydına 31.10.2007 tarihinde işlemiştir. Mahkeme verilen tedbir kararının tapuya işlendiğini 31.01.2008 tarihli müzekkeresiyle takibi yürüten Şişli 6.İcra Müdürlüğüne bildirmiştir. Şişli 6.İcra Müdürlüğü, 11.02.2008 tarihli yazısıyla "taşınmazın açık artırma suretiyle satılarak ipoteğin paraya çevrilmesine karar verildiğini, taşınmazın tapu kaydı üzerine 25.10.2007 tarihinde konulan tedbir kararının satışın durdurulmasına yönelik olup olmadığının anlaşılamadığını" belirterek "bu tedbir kararının satışın durdurulmasına yönelik olup olmadığının bildirilmesini" mahkemeden sormuş, mahkemece bu yazıya bir yanıt verilmemiştir. Bu defa davacı vekili, 28.2.2008 tarihli oturumda tutanağa geçen beyanıyla, 25.10.2007 tarihli oturumda verilmiş bulunan tedbirin "cebri icra yoluyla satışın durdurulması yönünde" genişletilmesine karar verilmesini istemiş, davalı vekilinin talebi üzerine aynı oturumda davalı hakim tarafından "İcra İflas Kanununun 150.maddesi delaletiyle aynı yasanın 72/3.maddesi ve tüm dosya kapsamı nazara alınarak 25.10.2007 tarihinde taşınmazın tapu kaydı üzerine konulan tedbirin kaldırılmasına" karar verilmiş, bu husus tapu sicil müdürlüğüne bildirilmiştir. Davacı vekili, 03.03.2008 tarihli dilekçesiyle tedbirin kaldırılması yönündeki ara kararından dönülmesini istemiş, davalı hakim tarafından bu talep, "karardan dönmeyi gerektirir bir durum hasıl olmadığından" reddedilmiştir. Taşınmazın cebri icra ile satılmasından sonra davacı vekili, 28.04.2008 tarihli ıslah dilekçesiyle ipoteğin kaldırılmasına ilişkin açtıkları davayı satışın iptali ve taşınmazın tapu kaydının iptali ile yeniden R... K...... adına tescili" olarak ıslah ettiklerini bildirmiş; mahkemece dava 02.07.2008 tarihinde reddedilmiştir. Davacının temyizi üzerine hüküm Yargıtay'ca 19.11.2009 tarihinde onanmış, davacının karar düzeltme talebi 07.04.2010'da reddedilmiştir.

Taşınmazını ipotek veren davacının eşi R... K...... tarafından 24.03.2008 tarihinde Siirt İcra (Hukuk) Mahkemesinde 2008/19 esas sayı ile "ihalenin feshi" davası açılmış, bu dava da reddedilmiş, karar Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 17.3.2009 tarihli ilamıyla onanmıştır.

Bütün bu açıklamalardan görüleceği üzere; alacaklı şirket tarafından "ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla" icra takibi 26.04.2006 tarihinde başlatılmış, ödeme emrine itiraz edilmeyerek takip kesinleşmiş, alacaklı 7.8.2007 tarihinde ipotekli taşınmazın satışını talep etmiştir. Davacı tarafından "ipoteğin kaldırılması" davası ise bundan sonra 29.08.2007 tarihinde açılmıştır. İpoteğin kaldırılması davası açılmış olması, İcra İflas Kanununun 150.maddesi yollamasıyla ayni yasanın 72/3.maddesine göre "takibin durdurulması" yönünde alınmış bir tedbir karan bulunmadıkça icra takibini durdurmaz. Davaya bakan diğer hakim G.... A... A..... (---) tarafından 25.10.2007 tarihinde verilen ihtiyati tedbir karan, davacının eşine ait taşınmazın üçüncü kişilere tapudan rızaen devir ve temlikini önlemeye yönelik olup, bu nitelikteki bir tedbir, taşınmazın cebri icra ile satışını engellemez. Bu tedbir kararının takibi yapan icra dairesine bildirilmiş olması da bilgi verme amacına yönelik bir işlemdir. Anılan davada, davalı hakim tarafından "takibin durdurulması" yönünde İcra İflas Kanununun 72/3.maddesi çerçevesinde alınmış bir tedbir kararı bulunmamaktadır. 28.02.2008 tarihli oturumda davalı hakimin kararıyla kaldırılan tedbir, 25.10.2007 tarihindeki tedbir kararıdır. Bu tedbir kararı da yukarıda belirtildiği gibi taşınmazın cebri icra ile satışını engelleyici nitelikte bir tedbir değildir. Dolayısıyla davalı hakimin hukuki sorumluluğunu gerektiren bir durum yoktur. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573.maddesinde sayılan sorumluluk halleri gerçekleşmemiştir. Bu nedenle davalı hakkında açılan dava haksız ve dayanaktan yoksun olup reddine karar verilmesi gerekmiştir. 

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan sebeple:

1-Açılan davanın REDDİNE,

2-Alınması gereken 26.25 TL. ret harcının, peşin alınan harçtan mahsubu ile bakiye 686.15 TL. harcın talebi halinde davacıya iadesine,
 
3-Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 576/2. maddesi gereğince 500 TL. para cezasının davacıdan alınıp Hazine'ye irat kaydına,
 
4-Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 576/2.maddesi gereğince takdiren 500 TL. tazminatın davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
 
5-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılması, davalının masrafı bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına…) 

Dair oybirliği ile verilen 26.11.2010 gün ve 2010/3 E-2010/3 K. sayılı kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü: 

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, hâkimlerin hukuki sorumluluğunu düzenleyen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573-576.maddelerinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. 

Davacı tarafça davalı Hakim aleyhine 20.07.2010 tarihinde tazminat istemiyle açılan davada, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nce ilk derece mahkemesi sıfatıyla, "Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinde sayılan sorumluluk hallerinin gerçekleşmediği" gerekçesiyle "davanın reddine" dair verilen 26.10.2010 tarihli karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Hükmün verilmesinden sonra, 14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 09 Şubat 2011 tarih ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile, hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve kararları nedeniyle açılacak tazminat davalarında uygulanacak esas ve usule ilişkin yeni düzenlemeler yapılmıştır.    

09 Şubat 2011 tarih ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 12. maddesiyle, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93 üncü maddeden sonra gelmek üzere eklenen 93/A maddesinde:

"Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:

a) Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.

b) Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz." 

hükmü öngörülmüştür. 

Yine, 6110 sayılı Kanunun 14/1-a maddesiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi; "Hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı… Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir…" şeklinde değiştirilmiştir.

6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici Madde 2/2 de ise;

"Hâkimler ve Savcılar Kanununa bu Kanunla eklenen 93/A maddesi ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu Kanunla değiştirilen 573. maddesi hükümleri bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihte;

a) Görülmekte olan davalar, 

b) Kesinleşmemiş hükümler, 

c) Miktar veya değeri itibarıyla temyiz veya karar düzeltme yoluna gidilemediği için kesinleşen hükümler, 

bakımından da uygulanır ve davaya Devlet aleyhine devam olunur." 

Düzenlemesine yer verilmiştir. 

Bu açık hükümlerden anlaşıldığı üzere; hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet ve kararları nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği; kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında 6110 sayılı Kanunla getirilen bu hükümlerin, Anayasa'nın 2., 9., 10. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek, konunun Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi yönünde görüş bildirilmiş ise de; kesinleşmiş bir hüküm ve kazanılmış haklar söz konusu olmadığından, çoğunlukça bu görüş kabul görmemiştir. 

Yukarıda açıklanan yeni yasal düzenlemeler karşısında; somut olayda, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri gereğince davaya, davalı hakim aleyhine devam edilmesi imkanı kalmamıştır. Bu düzenlemeye göre yasal hasım devlet olup; hakimin ise ancak zorunlu ihbar olunan sıfatıyla davada yer alması olanaklıdır. 

Hal böyle olunca; ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nce yapılacak iş, yeni yasal düzenleme doğrultusunda davaya Devlet aleyhine devam edilmesine imkan tanınmasının sağlanması ve Hazine'nin davaya dahil edilmesi için davacı tarafa süre verilip, halen davalı konumunda olan hakimin ise zorunlu ihbar olunan sıfatını taşıdığı da gözetilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır.  

Açıklanan nedenlerle; Özel Dairenin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 08.10.2010 tarihli kararının bozulması gerekir. 

S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının  kabulü ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 26.11.2010 tarihli kararın, yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 06.07.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.

İHTİYATİ TEDBİRİN CEBRİ İCRA SATIŞINA ENGEL TEŞKİL ETMEYECEĞİ


T.C. YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ

Esas: 2010/22335 Karar: 2011/5578 Tarih: 05/04/2011


İHTİYATİ TEDBİR KARARI İCRA SATIŞINA ENGEL OLUP OLMADIĞI ( İhtiyati Haciz Tedbir Kararları Sadece Malikin Taşınmazı Üçüncü Kişilere Rızai Devrini ve Tasarruflarını Engellediği - Yoksa Üçüncü Kişilere Cebri İcra Yolu İle Satışını Engellemediği/Diğer Fesih Sebepleri İncelenerek Karar Verilmesi Gerektiği )

(İhtiyati Haciz Tedbir Kararları Sadece Malikin Taşınmazı Üçüncü Kişilere Rızai Devrini ve Tasarruflarını Engellediği, Üçüncü Kişilere Cebri İcra Yolu İle Satışını Engellemediği, Diğer Fesih Sebepleri İncelenerek Karar Verilmesi Gerektiği)

(Tedbir Verilen Davaların Tamamının Taşınmazın Aynından Kaynaklanan Davalar Olduğu ve Tedbirin de Kaldırıldığının Bildirilmediği Gerekçesiyle Davanın Kabulü İle İhalenin Feshine Karar Verilmesinin İsabetsiz Olduğu )


İLGİLİ KANUN MADDELERİ: 2004/madde 366, 1086/madde 101

ÖZET : İcra müdürü bu son mahkeme yazıları doğrultusunda ihtiyati tedbir kararının satışa engel olmayacağını düşünerek ihaleyi yapmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere ihtiyati tedbir kararlarında cebri icrayolu ile satışın önleneceğine dair bir ibare bulunmadığı gibi, dosyaların görevsizlikle geldiği tüketici mahkemeleri de ihtiyati tedbir kararının cebri icra yolu ile satışı önlemeyeceği yorumunda bulunmuşlardır.

Dairemizin süregelen içtihatlarına göre tedbir kararları, sadece malikin taşınmazı üçüncü kişilere rızai devrini ve tasarruflarını engeller. Yoksa üçüncü kişilere cebri icra yolu ile satışını engellemez. O halde mahkemece ileri sürülen diğer fesih sebepleri incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, tedbir verilen davaların tamamının taşınmazın aynından kaynaklanan davalar olduğu ve tedbirin de kaldırıldığının bildirilmediği gerekçesiyle davanın kabulüyle ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki ihale alıcısı ve alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1-) İşin niteliği bakımından temyiz tetkikatının duruşmalı olarak yapılmasına H.U.M.K.'nun 438. ve İ.İ.K.'nun 366. maddeleri hükümleri müsait bulunmadığından bu yoldaki isteğin reddi oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra işin esası incelendi;

2-) Şikayetçi hissedarlar vekili, diğer şikayetleri ile birlikte ihalesi yapılan taşınmaza ilişkin olarak mahkemelerce verilen ihtiyati tedbir kararı olduğundan bahisle 24.9.2007 tarihli ihalenin feshini talep etmiştir. Somut olayda şikayetçiler tarafından tamamen satış vaadi sözleşmelerine dayalı tapu iptal ve tescil davaları açılmıştır.

Küçükçekmece 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nde 2005/955 esas numara ile açılan davada, tapu kayıtlarına tedbir şerhi işlenmesi için müzekkere yazılmasına, dosya kapsamı karşısında bu aşamada icra takibi işleminin durdurulması talebinin reddine 13.6.2005 tarihinde karar verilmiştir. Aynı yöndeki ihtiyati tedbir kararı 13.6.2005 tarihinde Küçükçekmece 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2005/956 esas sayılı dosyasından da konulmuştur. Yine Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/308 esas sayılı tapu iptal tescil davasında, 30.6.2005 tarihinde borçlunun tapu kaydındaki hissesi üzerine %15 teminat ile ihtiyati tedbir konulmasına, Küçükçekmece 1. İcra Müdürlüğü'nün 2004/3036 talimat sayılı dosyası ile yürütülen satışın durdurulması talebinin ise mahkemenin yetki ve görevinde olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

Her üç mahkemeden verilen ihtiyati tedbir kararları 5.7.2005 tarihinde tapuya şerh edilmiştir.

Daha sonra icra müdürlüğünce sorulması üzerine, Küçükçekmece 2. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/955 esas sayılı dosyasından verilen 2.4.2007 tarihli mahkeme cevabında, davanın taşınmazdaki hissenin aynına yönelik olması nedeniyle, cebri icra satışlarının da ihtiyati tedbir konusu olduğu belirtilmiştir. Benzer şekilde aynı mahkemenin 2005/956 esas ve 12.4.2007 tarihli cevabında da cebri icra satışlarının ihtiyati tedbir konusu olduğundan bahsedilmektedir. Bu mahkemeden dosyanın görevsizlikle geldiği İstanbul 6. Tüketici Mahkemesi'nin 2007/373 esas sayılı dosyasından verilen 2.7.2007 tarihli cevabi yazıda ise H.U.M.K.'nun 101 vd, gereğince konulmuş bulunan tedbirin halen devam ettiği, tedbirin icra yoluyla satışa engel olup olmayacağının icra müdürlüğünün takdirinde olduğu belirtilmiştir. Aynı şekilde Küçükçekmece 2. Sulh Mahkemesi'nin 2005/955 esas sayılı dosyasının görevsizlik kararı ile geldiği İstanbul 1. Tüketici Mahkemesi'nin 2007/396 esas sayılı dosyasından 29.6.2007 tarihinde verilen cevapta; "... 13.6.2005 tarihinde verilen tedbir kararı ile icra takibinin durdurulması talebinin reddine karar verildiğinden, yürürlükte olan bu tedbir kararının takip işlemlerini engelleyici bir niteliği yoktur." denilmektedir. İcra müdürü de bu son mahkeme yazıları doğrultusunda ihtiyati tedbir kararının satışa engel olmayacağını düşünerek ihaleyi yapmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere ihtiyati tedbir kararlarında cebri icra yolu ile satışın önleneceğine dair bir ibare bulunmadığı gibi, dosyaların görevsizlikle geldiği tüketici mahkemeleri de ihtiyati tedbir kararının cebri icra yolu ile satışı önlemeyeceği yorumunda bulunmuşlardır.

Dairemizin süregelen içtihatlarına göre tedbir kararları, sadece malikin taşınmazı üçüncü kişilere rızai devrini ve tasarruflarını engeller. Yoksa üçüncü kişilere cebri icra yolu ile satışını engellemez. O halde mahkemece ileri sürülen diğer fesih sebepleri incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, tedbir verilen davaların tamamının taşınmazın aynından kaynaklanan davalar olduğu ve tedbirin de kaldırıldığının bildirilmediği gerekçesiyle davanın kabulüyle ihalenin feshine karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : İhale alıcısı ve alacaklının temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerleİcra İflas Kanunu 366 ve H.U.M.K.'nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 5.4.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İPOTEKLİ ALACAKLI SIRA CETVELİ


Yargıtay 19 Hukuk Dairesi, 1994/8616 Esas, 1994/11225 Karar İçtihat

Özeti
Mahcuz malın ipotekli bulunduğu ve ipoteğin hacizlerden öncesine ilişkin bulunduğu gözetilerek satılan ipotekli ve mahcuz taşınmazın bedelinden öncelikle ipotek alacağının karşılanmasından sonra kalan paranın paylaşımı için hacizli alacaklar yönünden sıra cetveli yapılması gerekir.

(Karar Tarihi : 18.11.1994)
Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne, yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılardan Vergi Dairesi vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
1- Mahcuz malın ipotekli bulunduğu ve ipoteğin hacizlerden öncesine ilişkin bulunduğu gözetilerek satılan ipotekli ve mahcuz taşınmazın bedelinden öncelikle ipotek alacağının karşılanmasından sonra kalan paranın paylaşımı için hacizli alacaklar yönünden sıra cetveli yapılması gerekir. Diğer bir anlatımla kural olarak ipotekli alacak sıra cetveline girmez, öncelikle satış bedelinden ödenir. Uyuşmazlığa konu olayda İcra Müdürlüğünce düzenlenen sıra cetvelinde ipotekli alacak ikinci sıraya alınmış ise de ipotek alacaklısı tarafından yapılan sıra cetveıine ve sırasına itiraz edilınediğinden, bu alacaklı yönünden sırasının değiştirilmesi olanağı bulunmamaktadır. Sıra cetvelinde birinci sıraya alınan Sarıgöl Vergi Dairesi alacağı için merci kararında saptandığı üzere, 25.1.1993 tarihinde haciz yapıldığı anlaşılmaktadır. Oysa davacının alacağı ile ilgili haciz 18.11.1992 tarihli olup, takibe dayalı ödeme emrinin tebliği ve takibin kesinleşmesinin 16.12.1992 tarihi olmasına göre davacının alacağı yönünden kesinleşen haczi, sırasına itiraz edilen vergi dairesinin haczinden önce bulunmasına göre 6183 Sayılı Kanunun 21. maddesi hükmü gözetilerek vergi dairesinin haczinin davacının takibindeki hacze iştirak ettirilip, ipotekten arta kalan bedelin taraflar arasında garameten paylaştırılmasına karar verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde karar verilmiş olması yanhıştır.
2— Sıra cetveline itiraza ilişkin şikayetlerde, sırasına itiraz edilen ile sıra cetvelindeki hukuku ihlal edilenler varsa bu alacaklılar aleyhine şikayet yolu ile dava açılır. Takibi yapan icra müdürlüğünün davada hasım olarak gösterilmesi gerekmez. Merci Hakimliği'nin bu hususu gözetmeden, Buldan İcra Müdürlüğünü davada hasım olarak kabulü de isabetsizdir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın dayalı yararına BOZULMASINA, 18.11.1994 gününde oybirliği ile karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : İcra ve İflas Kanunu MADDE 142 :(Değişik madde: 03/07/1940 - 3890/1 md.)

Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir.

Dava basit muhakeme usuliyle görülür.

İtiraz alacağın esas ve miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dairse şikayet yoliyle icra mahkemesine arzolunur.

TEMİNAT KARŞILIĞI ÖDEME: 
MADDE 142/a. 

(Ek madde: 17/07/2003 - 4949 S.K./39. md.)

Sıra cetveline karşı 142 nci madde uyarınca şikayet veya itiraz yapılmışsa, tebligatı alan ve sıra cetvelinde hak sahibi görünen her alacaklı, bir bankanın kesin teminat mektubunu dosyaya ibraz ederek payına düşen meblağı tahsil edebilir. 36 ncı maddenin ikinci fıkrası burada da uygulanır.

Teminat mektubunda, alacaklının dosyadan tahsil ettiği meblağ ile bu meblağın kısmen veya tamamen icra dosyasına iadesinin gerekmesi halinde iade tarihine kadar geçecek süreye ait olan faizin, icra dairesinin ilk yazılı talebi üzerine dosyaya ödenmesi taahhüt edilmelidir. Bu esaslar dahilinde teminat mektubuyla garanti edilecek miktar icra dairesince belirlenir.

Popüler Yayınlar