29 Aralık 2012 Cumartesi

İNTERNET BANKACILIĞI BANKANIN SORUMLULUĞU



T.C.
 YARGITAY
11.HUKUK DAİRESİ 
BAŞKANLIĞI

Esas                    Karar
2009/1506      2010/7532

28.06.2010

·        İNTERNET BANKACILIĞI
·        BANKANIN SORUMLULUĞU



ÖZET:  Davalı bankanın internet bankacılık hizmetine yönelen bu tip tehditlere karşı güncel teknolojileri takip ederek yeni gelişmeleri bilgisayar sistemlerine entegre edip, müşterileri tarafından kullanılmasını sağlaması, hatta internet bankacılığı kullanan tüm müşterilerini bu uygulamaları kullanmaya mecbur tutması gerekir.

Taraflar arasında görülen davada Kadıköy 4.Sulh Hukuk Mahkemesince verilen 19.11.2008 tarih ve 2007/62 - 2008/1561 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Duygu Süzer tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadaki hesabından 18.01.2006 tarihinde 1.500 YTL'nin, bir diğer hesabından da 3.200 YTL'nin bilgisi ve rızası dışında 3. şahısların hesabına internet bankacılığı yoluyla havale edildiğini, zararın internet bankacılığında güvenli ortamı sağlayamayan davalı bankadan birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı banka vekili, davacının ADSL kullanıcısı olduğu ve sabit bir İP adresi kullanmadığını, müvekkili bankanın tüm güvenlik önlemlerini aldığını, davacının seçimlik güvenlik önlemlerinden yararlanmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının bir kastının veya kusurunun olmadığı, davalı bankanın internet bankacılık hizmetine yönelen bu tip tehditlere karşı güncel teknolojileri takip ederek yeni gelişmeleri bilgisayar sistemlerine entegre edip, müşterileri tarafından kullanılmasını sağlaması, hatta internet bankacılığı kullanan tüm müşterilerini bu uygulamaları kullanmaya mecbur tutması gerektiği, müşterinin haberi olmadan bilgisayar korsanlığı yoluyla başka bir hesaba aktarılmasının önlenmesi konusunda ek güvenlik tedbirleri almayan bankanın, hafif kusurundan dahi sorumlu olduğu gerekçesiyle 4.700 YTL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 239,18 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 28.06.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi,

ARAÇ KAYDI SATILAMAZ ŞERHİ TEDBİR

T.C. YARGITAY
12.Hukuk Dairesi
Esas: 2004/22041
Karar: 2004/27422
Karar Tarihi: 30.12.2004
ÖZET : Savcılık tarafından, aracın sicil kaydına konulan "satılamaz" kaydı, aracın rızai satışını önlemeye yönelik bir önlemdir. Böyle bir kayıt, söz konusu aracın cebri icra yolu ile satışına engel değildir.
(2004 S. K. m. 16/2)
Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Tavas Emniyet Müdürlüğünün 13.08.2003 tarihli yazılarından anlaşıldığı üzere Havran Cumhuriyet Savcılığının 26.05.2003 tarih ve 2003/216 sayılı yazıları ile "başkalarına devir ve temlik edilemez üzerinde bir hak tesis edilemez" şerhi bulunan 20 HN 714 plakalı aracın satışı alacaklı vekili tarafından icra dosyasında kesinleşen haciz sonucu talep edildiğinde İcra Müdürlüğünce yukarıda açıklanan şerhin rızai satışları engellemek amacıyla alındığı bu nedenle de aracın cebri icra yolu ile satışına engel olamayacağı ( aracın haciz tarihi 13.05.2003 olmakla ) nazara alınmaksızın alacaklının talebinin reddine karar verilmesi doğru bulunmadığından İcra Mahkemesince İİK'nın 16/2. maddesi gözetilerek şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi isabetsizdir.
Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle İİK'nın 366. ve HUMK 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 30.12.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
Sinerji

TİCARETİ TERK SUÇU 2



T.C. YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ

E. 2012/1702 K. 2012/3708 T. 24.4.2012

• TİCARETİN FİİLEN BIRAKILDIĞI HALDE KAYDIN SİLDİRİLMEMESİ ( Zabıtanın Yapmış Olduğu Araştırmada Şirket Adresinin Boş ve Tadilatta Olduğunun Anlaşıldığı ve Ticaret Sicilinden ise Kaydın Sildirilmediği/Ticareti Terk Suçunun Unsularının Oluştuğu )

• TİCARET SİCİLİNDEN KAYDIN SİLDİRİLMEMESİ ( Sanığın Ticareti Fiilen Bırakmış Olduğu Halde 15 Gün İçerisinden Ticaret Sicili Memurluğundan Kaydını Sildirmediği - Sanığın Mahkumiyetine Karar Verilmesi Gerektiği/Suçun Unsurlarının Oluştuğu )

• ŞİRKET MÜDÜRLERİ VE YETKİLİLERİNİN TİCARETİ TERK SUÇU ( Ticareti Bırakan Yetkilinin Bunu 15 Gün İçerisinde Ticaret Sicili Memurluğuna Bildirmesi Gereği - Sanığın Fiilen Çalışmadığı ve Ticaret Siciline de Bildirim Yapmadığı/Ticareti Terk suçu )

2004/m. 44,337/a

ÖZET : Ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerinin ticareti terk suçunu işlemeleri mümkündür. Şirket yetkilisi sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu onbeş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyannamesi vermemesi gerekmektedir.Sanığın fiili bir çalışması bulunmamaktadır ve şahsın ticaret sicilinde kaydı ise halen devam etmektedir.Bu nedenle sanığın mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizdir.
DAVA : Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanık T.A.'ın beraatine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde müşteki vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının onama istemli tebliğnamesiyle dosya Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak; GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
KARAR : Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarih ve 2011/505, 509, 513, 21.02.2012 tarih ve 2011/506, 510, 511 ve 621 esas sayılı dosyalarında, ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerinin ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olduğu yönünde oyçokluğuyla verilen karar doğrultusunda uygulama yapılması Dairemizce de uygun bulunmuş olmakla; şirket yetkilisi sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu onbeş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyannamesi vermemesi gerekmekte olup, somut olayda İstanbul Ticaret Sicili Memurluğunun 02.11.2009 tarih ve 134350 sayılı yazısı ile sanığın ticaret sicil memurluğunda kayıtlı olduğu ve halen faaliyetine devam ettiğinin anlaşılması ve diğer taraftan Üsküdar Vergi Dairesi Müdürlüğünün 01.03.2010 gün ve 6729 sayılı yazısından da borçlu şirketin adresinde fiili olarak herhangi bir faaliyetinin olmadığının bildirilmesi, 08.03.2010 tarihinde kayıtlı adresinde yapılan zabıta araştırmasında, adresin boş ve tadilatta olduğunun saptanması ve sanığın 02.03.2010 tarihli savunması birlikte değerlendirildiğinde, atılı suçun oluştuğunun kabulünün gerekmesi nedeniyle sanığın mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsiz olup,
SONUÇ : Temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 24.04.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TİCARETİ TERK SUÇU 1



T.C. YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ

E. 2012/1252 K. 2012/3116 T. 3.4.2012

• TİCARETİ TERK HÜKÜMLERİNE MUHALEFET ( Borçlu Ticaret Şirketinin Ticaret Sicili Adresinde Yaptırılan Zabıta Araştırmasına Göre Adresini Terk Ettiği veya Yeni Adresinin Tespit Edilemediği ve Sanıklardan Duruşmadaki Savunmasında İşyerini Taşıdıklarını Ancak Şu Anda Bir İşyerinin Olmadığına İlişkin Beyanı Karşısında Sanıkların Üzerine Atılı Suçun Oluştuğu )

• ADRESİN TERK EDİLMESİ ( Ticareti Terk Hükümlerine Muhalefet - Yeni Adresinin Tespit Edilemediği ve Sanıklardan Duruşmadaki Savunmasında İşyerini Taşıdıklarını Ancak Şu Anda Bir İşyerinin Olmadığına İlişkin Beyanlar Karşısında Suçun Oluştuğu )

• ZABITA ARAŞTIRMASI ( Ticareti Terk Hükümlerine Muhalefet - Borçlu Adresini Terk Ettiği veya Yeni Adresinin Tespit Edilemediği ve Sanıklardan Duruşmadaki Savunmasında İşyerini Taşıdıklarını Ancak Şu Anda Bir İşyerinin Olmadığına İlişkin Beyanı Karşısında Atılı Suçun Oluştuğu ) 2004/m.44, 337

ÖZET : Ticaret şirket yetkilisi olan sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu on beş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesinin gerekmesi nedeniyle, Vergi Dairesi Müdürlüğünün yazısı ekindeki beyannamenin şikayet tarihini kapsamadığı gibi, bir ticari faaliyetin yapıldığının da belirlenememesi, borçlu ticaret şirketinin ticaret sicili adresinde yaptırılan zabıta araştırmasına göre adresini terk ettiği veya yeni adresinin tespit edilemediği ve sanıklardan duruşmadaki savunmasında, işyerini taşıdıklarını, ancak şu anda bir işyerinin olmadığına ilişkin beyanı karşısında, sanıkların üzerine atılı suçun oluştuğunun kabulü ile mahkumiyetleri yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi isabetsizdir.
DAVA : Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanıklar S. Ç. ve B.Ç.'ın beraatlerine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının onama istemli tebliğnamesiyle dosya, Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak; Gereği görüşüldü:
KARAR : Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarih ve 2011/505, 509, 513, 21.02.2012 tarih ve 2011/506, 510, 511 ve 621 esas sayılı dosyalarında, ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerinin ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olduğu yönünde oyçokluğuyla verilen karar doğrultusunda uygulama yapılması Dairemizce de uygun bulunmuş olmakla; ticaret şirket yetkilisi olan sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu on beş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesinin gerekmesi nedeniyle, Şişli Vergi Dairesi Müdürlüğünün 8 Eylül 2009 tarih ve 34146 sayılı yazısı ekindeki beyannamenin şikayet tarihini kapsamadığı gibi, bir ticari faaliyetin yapıldığının da belirlenememesi, borçlu ticaret şirketinin ticaret sicili adresinde yaptırılan 07/09/2009 tarihli zabıta araştırmasına göre adresini terk ettiği veya yeni adresinin tespit edilemediği ve sanıklardan S. Ç.'in 02.03.2010 tarihli duruşmadaki savunmasında, işyerini taşıdıklarını, ancak şu anda bir işyerinin olmadığına ilişkin beyanı karşısında, sanıkların üzerine atılı suçun oluştuğunun kabulü ile mahkumiyetleri yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi isabetsiz olup,
SONUÇ : Temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 03.04.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.

KEFALET BORCUN SIFIRLANMASI KEFALETİN DEVAMI


 Esas No
:
 1989 / 6466
 Karar No
:
 1990 / 7780

  
 Merci
:
 Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
 Tarih
:
 03/12/1990
  Yazdır



Özü : 
DAVALI KEFİL, KREDİ SÖZLEŞMESİNİN 17. MADDESİNE GÖRE İMZASINI HAVİ SÖZLEŞME LİMİTİNİ AŞMAMAK KAYDIYLA KREDİ BORÇLUSUNUN BANKA İLE YAPTIĞI VE YAPACAĞI DİĞER SÖZLEŞMELERDEN DOĞACAK BORCU DA TEKEFFÜL EDEREK BK.493 VE 494.MADDELERİNDEKİ HAKLARINDAN FERAGAT ETMİŞTİR.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Mahalli Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 7.4.1989 tarih ve 65-121 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı banka vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, müvekkili bankanın dava dışı C.A. ile imzaladığı 16.11.1983, 15.9.1986, 25.6.1986, 27.4.1987 ve 13.11.1987 tarihli ve toplam 91.000.000 lira limitli kredi sözleşmeleri uyarınca C.'ye kredi kullandırdığını, davalının ise  bu kredi sözleşmelerinden 16.11.1983 tarih ve 1.000.000 lira limitli olanını müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, bilahare kredi borçlusu C.'nin iflas ettiğini ve davalının sorumluluğunda bulunan 1.000.000 liranın tahsili amacıyla girişilen ilamsız takibe itirazda bulunduğunu ileri sürürek, takibe yapılan itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının iflas masasından tüm alacağını aldığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere ve birbirini teyid eden bilirkişi raporlarına göre, davacı bankanın davalının da müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı 16.11.1983 tarih ve 1.000.000 lira limitli kredi sözleşmesi ile davalının kefili bulunmadığı banka kredi sözleşmeleri uyarınca dava dışı kredi borçlusuna kredi kullandırdığı, ancak 16.11.1987 tarihinde kullanılan tüm kredi borcunun ödenerek hesabın sıfırlandığı, borcun bu tarihten sonra açılan yeni kredilerden kaynaklandığı, davalının kefili bulunduğu borcun daha önce tasfiye edilmesi nedeniyle davalının sorumluluğunun sona erdiği sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı banka vekili temyiz etmiştir.

Davacı bankanın toplam 91. 00.000 lira limitli 5 adet kredi sözleşmesi uyarınca dava dışı müflis C. A.'ya kredi kullandırdığı davacının bu sözleşmelerden 15.11.1983 tarih ve 1.000.000 lira limitli olanını müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı, hesabın kat edildiği tarih itibariyle kendisi ile kredi borçlusu arasındaki kredi ilişkisinin tamamen sona ermediği ve davacı bankanın bu tarih itibariyle kredi ilişkisinden dolayı bir miktar alacaklı bulunduğu hususları ihtilafsızdır.

Davacı banka ile kredi borçlusu arasındaki kredi ilişkisi henüz tamamen sona ermediğine göre bir tarihte borcun sıfırlanması davalı kefili kefaletten kurtarmaz. Kaldı ki davalı kredi sözleşmesinin 17. maddesi hükmünce imzasını havi sözleşme limitiyle sınırlı kalmak kaydıyla, gerek bu sözleşme ve yapacağı diğer sözleşmelerden doğacak borca kefalet etmiş ve BK.nun 493 ve 494. maddelerindeki haklarından da feragat etmiştir. Bu nedenlerle mahkemece kefil olan davalının sorumluluğunun bir tarihte hesabın sıfırlanması nedeniyle sona ermeyeceği nazara alınarak, davalı tarafın, alacağın müflis kredi borçlusunun iflas masasından tahsil edildiği yolundaki savunması araştırılmak ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmek gerekirken yerinde olmayan gerekçe ve eksik incelemeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenlerle davacı banka yararına BOZULMASI gerekmiştir.

    SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı banka yararına BOZULMASINA ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 3.12.1990 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.******

REHNİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLU İLE TAKİP YAKALAMA ŞERHİ



T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/4007
K. 2012/20704
T. 14.06.2012


DAVA :
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

KARAR :
 Borçlu vekilinin, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe itiraz ettikleri halde alacaklı vekilinin talebi ile rehinli araç kaydına haciz konularak muhafaza altına alınmasına karar verildiğinden bahisle icra müdürlüğü işleminin kaldırılması ve aracın teslimi talebi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece talebin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.

Taşıt rehni, tescile tabi olduğundan diğer menkul rehinlerinden ayrılarak ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin takiple benzer özellikler taşımaktadır. İİK'nun 150/d maddesi, müşterek hükümlerden hemen önce ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin düzenlemeler içinde yer almış ise de; İİK'nun I50/g maddesi ile birlikte değerlendirilmesi halinde, İİK'nun I50/d maddesinin taşıt rehinlerinde de kıyas yolu ile uygulanması gerekecektir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında, taşıt rehninden dolayı rehnin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takipte, borca itirazın, takip talebi ile birlikte takibin kesinleşmesi beklenmeksizin, taşıtın yakalanıp kıymet takdirinin yapılmasına engel teşkil etmeyeceği dikkate alınarak, mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir.

SONUÇ :
Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Popüler Yayınlar