1 Eylül 2014 Pazartesi

EHLİYETSİZİN HUKUKİ DURUMU - EHLİYETSİZLİĞİN İLERİ SÜRÜLMESİNİN DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI OLMASI - ŞİZOFRENİ - NORMAL ZEKALI ORTALAMA İNSAN

T.C.
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
ESAS NO: 2013/16226 KARAR NO: 2014/12206

Y A R G I T A Y    İ L A M I

Taraflar arasındaki ipoteğin kaldırılması davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı banka vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalılardan Yapı Kredi Bankası AŞ. vek. Av. Deniz Koçyıldız gelmiş diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. -KARAR- Dava, fiil ehliyetinin yokluğu iddiasına dayalı ipoteğin fekki istemine ilişkindir. Davalı YKB vekili, ipoteğin davacının kıslanmasından önce tesis edildiğini, davacının ve eşini dava dışı Akdeniz Mobilya Ltd. Şti.'yle imzalanmış Genel Kredi Sözleşmesinin kefilleri olduğunu, davacının aynı zamanda şirket müdürü ve ortağı olarak pek çok resmi işlem yaptığını, borçların ödenmemesi üzerine hesaplar kat edilince kötüniyetli olarak kısıtlılık kararı alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, Adli Tıp Kurumu raporuna göre davacının akit tarihi olan 14.06.2006 tarihinde tasarruf ehliyetinin bulunmadığının tespit edildiği, böylelikle ipotekten sorumlu tutulamayacağı, aktin mutlak butlanla sakat olduğu, dolayısıyla icra takibinden de sorumlu bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hükmü davalı YKB vekili temyiz etmiştir. 1-Uyuşmazlık, paranoid tip şizofreni rahatsızlığı nedeniyle 27.11.2007 tarihinde hakkında kısıtlama kararı verildiği anlaşılan davacının, davalı banka lehine tesis ettiği 14.6.2006 tarihli ipotekten sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Kural olarak tam ehliyetsiz kişilerin hukuki işlemleri hükümsüzdür (TMK m.15). Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Bunlardan biri TMK.nun 2.maddesinde de öngörülen dürüstlük kuralıdır. Buna göre, “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”. TMK.nun 15.maddesinde hükme bağlanan kuralın istisnalarından biri de, B.K.nun 54.maddesi hükmüdür. B.K.nun 98/2.maddesi yollamasıyla sözleşmeye aykırılık hallerinde de uygulanması mümkün olan B.K.nun 54/1.maddesi uyarınca hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişi diğer tarafın batıl hukuki işlemin hüküm ifade ettiğine güveni nedeniyle oluşan zararından sorumludur. TMK.nun 452/2.maddesinde ise, “vesayet altındaki kişinin fiil ehliyetine haiz olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış olması halinde onun bu yüzden uğradığı zarardan sorumlu olacağı öngörülmüştür. Buna göre kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağının kabulü gerekir. Kanun, tam ehliyetsizlerin yaptıkları hukuki işlemleri batıl sayarken bu gibi kimseleri korumak, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yaparak 3.kişilerce sömürülmelerine engel olmak amacını gütmüştür. Bu tehlikenin ortadan kalktığı normal zekalı bir insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlarda, hukuki muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağından kanun bunu himaye etmez. 09.03.1955 gün 22/2.Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek
 Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.
idiyse ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürememelidir.   ../.. -2-         ESAS NO: 2013/16226 KARAR NO: 2014/12206     Somut olayda, davalı ülkemizde tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları şekilde bankadan yetkilisi olduğu şirket adına krediden yararlanmış, diğer kredilerin yanı sıra yetkilisi ve ortağı olduğu şirket adına taşıt kredisi ile Mercedes –Benz Arazi Taşıtı-Jeep almış,bu suretle bir menfaat elde etmiştir. Davalı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davacının, borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneğidir. Öte yandan, B.K.nun 61-66.maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre kısıtlı kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Zira, sebepsiz zenginleşmenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmak sonuca etkili değildir. Bu durumda mahkemece yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. 2-Öte yandan mahkeme kararının gerekçesinde dayandığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Dördüncü İhtisas Dairesinin 30.1.2013 tarihli raporunun özellikle sonuç kısmında uyuşmazlık konusunu oluşturan ipotek sözleşmesinin 14.6.2006 olması ve bu tarih itibarıyla fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığının tartışılması ve değerlendirilmesi gerekirken, 30.6.2010 tarihinde ve sonrasında yapılan gözlemler esas alınarak kanaat bildirilmesi isabetli değildir. 14.6.2006 tarih ve öncesindeki işlem ve davranışları ile bu konudaki tıbbi belgelerin de üzerinde durulması, kısıtlama kararının 27.11.2007 tarihli olduğu hususları birlikte değerlendirilmeli, en azından fiil ehliyetinin 14.6.2006 tarihi itibarıyla bulunup bulunmadığı konusundaki şüphe ve tereddütler giderilerek denetime elverişli ve ayrıntılı rapor alınmalıdır. Bu haliyle Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Dördüncü İhtisas Dairesinin 30.1.2013 tarihli raporu hüküm kurmaya elverişli olmadığından, Adli Tıp Genel Kurulundan da rapor alınıp, tüm deliller birlikte değerlendirilerek uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.     SONUÇ :Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalı yararına takdir edilen 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı Yapı ve Kredi Bankasına verilmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 03.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.       Başkan Vekili         Üye          Üye Üye         Üye Şükrü Saraç        A.Selim       U.Sayın        A.Karagülmez        A.H.Güler

8 Ağustos 2014 Cuma

TAM EHLİYETSİZİN SORUMLULUĞU İSTİSNASI - HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI - SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME

T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/6489
K. 2006/12076
T. 14.12.2006
• AYIRT ETME GÜCÜNÜN BULUNMAMASI ( Davacı Bankanın Ödeme Talebine Kadar Tam Ehliyetli Biri Gibi Hareket Edebilen Davalının Borcun İfası İstendiğinde Ehliyetsizliğini İleri Sürerek İfadan Kaçınması Hakkın Kötüye Kullanılması Olduğu )
• HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Davacı Bankanın Ödeme Talebine Kadar Tam Ehliyetli Biri Gibi Hareket Edebilen Davalının Borcun İfası İstendiğinde Ehliyetsizliğini İleri Sürerek İfadan Kaçınması )
• KREDİ KARTI SÖZLEŞMESİ ( Yapılması Anında Tam Ehliyetsizlik - Davacı Bankanın Ödeme Talebine Kadar Tam Ehliyetli Biri Gibi Hareket Edebilen Davalının Borcun İfası İstendiğinde Ehliyetsizliğini İleri Sürerek İfadan Kaçınması Hakkın Kötüye Kullanılması Olduğu )
• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME ( Hacir Altındaki Kişi Karşı Tarafın Aleyhine Olacak Şekilde Kendi Mal Varlığında Meydana Gelen Sebepsiz Zenginleşme Oranında Sorumlu Olduğu )
• TAM EHLİYETSİZİN SORUMLULUĞU ( Hukuki İşlemi Hükümsüz Olmakla Birlikte Bu Kuralın İlk İstisnası 4721 Sayılı TMK'nın 2. Maddesinde Yer Alan Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılmaması İlkesi Olduğu )
4721/m.2,14,15,452/2
818/m.54/1,61,66,98/2
ÖZET : Davacı banka ile davalı arasında imzalanan kredi sözleşmesi sonucu kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle girişilen icra takibine vaki itirazın kaldırılması istemine ilişkin davada uyuşmazlık, mahkemece akıl hastalığı nedeni ile hacir altına alındığı anlaşılan davalının, polis kimliğini göstermek sureti ile davacı bankayla yaptığı sözleşme uyarınca almış olduğu banka kredi kartı ile yaptığı harcamalardan dolayı sorumlu olup olmadığı konusundadır.
Kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemi hükümsüz olmakla birlikte bu kuralın ilk istisnası 4721 sayılı TMK'nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesidir.
Davacı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davalının, borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması, hakkın kötüye kullanılmasıdır.
Tam ehliyetsizlere ilişkin ikinci sınırlama, BK'nın 54. maddesi hükmü olup buna göre, hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişi, diğer tarafın batıl hukuki işleminin hüküm ifade ettiğine güveni nedeni ile doğan zarardan sorumludur.
Öte yandan TMK'nın 452/2. maddesine göre, kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişi bu zarardan sorumlu olacaktır.
Ayrıca, 818 sayılı Borçlar Kanununda düzenlenen sebepsiz iktisap hükümlerine göre, hacir altındaki kişi, karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumludur.
Bu hükümlere göre, davacı banka kayıtları üzerinde konusunda uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılıp, davalının kredi kartı harcamaları sebebi ile sorumlu olacağı miktar konusunda ayrıntılı raporalındıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı banka vekilince temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili banka ile davalı arasında kredi sözleşmesi imzalandığını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine hesabın kat edilip davalıya ihtarname keşide edilip takibe girişildiğini, ancak itiraz nedeni ile takibin durduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına ve %40 tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vasisi Nevin, kredi borçlusu eşi Mustafa'nın ruhsal yönden rahatsız olması nedeni ile kendisine mahkeme kararı ile kısıtlanıp vasi tayini yapıldığını, bu nedenle kısıtlı olan bir şahsın borçlanma ehliyeti bulunmadığı nedeni ile davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, taraflar arasında imzalanan kredi kartı sözleşmesinin 25.02.2004 tarihli olup, davalı borçlunun 16.07.1998 tarihinde vesayet altına alınıp, eşi Nevin'in vasi olarak atandığı, 4721 sayılı TMK'nın 14. maddesi uyarınca bu tür şahısların fiili ehliyete sahip olmadıkları, aynı Kanun'un 15. maddesinde yazılı istisnaların somut olayda mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı banka vekilince temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, mahkemece akıl hastalığı nedeni ile hacir altına alındığı anlaşılan davalının, polis kimliğini göstermek sureti ile davacı bankayla yaptığı sözleşme uyarınca almış olduğu banka kredi kartı ile yaptığı harcamalardan dolayı sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
TMK'nın 15. maddesine göre, "Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz". Görüldüğü gibi, kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemleri hükümsüzdür. Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Bunlardan biri TMK'nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesidir. Buna göre "Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz".
TMK'nın 2. maddesi çerçevesinde 15. maddenin değerlendirilmesine geçmeden önce, aynı Yasa'nın 1/1. maddesi uyarınca anılan hükmün getirilmesindeki asıl gayenin ne olduğunun açıklanmasında fayda görülmektedir.
Kanun, tam ehliyetsizlerin yaptıkları hukuki işlemleri batıl sayarken, bu gibi kimseleri korumak, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yapmak, üçüncü kişilerce sömürülmelerine engel olmak amacını gütmüştür. Bu tehlikenin ortadan kalktığı, normal zekalı bir insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlarda, hukuki muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması olacaktır ki, kanun bunu himaye etmez. 09.03.1955 gün 22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek idi ise, ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürememelidir.
Somut olayda davalı, ülkemizde tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları banka kredisinden yararlanmış, üstelik Polis kimliğini de kullanarak aldığı kredi kartını kullanmak sureti ile bir menfaat elde etmiştir.
Davacı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen davalının, borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması, hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneğidir.
Tam ehliyetsizlere ilişkin TMK'nın 15. maddesi hükmüne getirilen ikinci sınırlama, BK'nın 54. maddesi hükmüdür. Belirtilen yasa hükmüne göre, "Hakkaniyet iktiza ediyorsa hakim, temyiz kudretini haiz olmayan kimseyi ika ettiği zararın tamamen yahut kısmen tazminine mahkum eder". BK'nın 98/2. maddesi yollaması ile akde aykırılık hallerinde de uygulaması mümkün olan BK'nın 54/1. maddesi uyarınca, hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişi, diğer tarafın batıl hukuki işleminin hüküm ifade ettiğine güveni nedeni ile doğan zarardan sorumludur.
Öte yandan TMK'nın 452/2. maddesinde; "Vesayet altındaki kişinin fiil ehliyetini haiz olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış olması halinde, onun bu yüzden uğradığı zarardan sorumlu olacağı" öngörülmüştür. Buna göre, kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağının kabulü gerekir.
Bütün bu açıklamalar yanında, BK'nın 61-66. maddelerinde düzenlenen sebepsiz iktisap hükümlerine göre, hacir altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Zira, sebepsiz zenginleşme hükümleri gözetildiğinde, zenginleşenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmak sonuca etkili değildir.
Bu durumda, mahkemece yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak banka kayıtları üzerinde konusunda uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılıp, davalının kredi kartı harcamaları sebebi ile sorumlu olacağı miktar konusunda ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alındıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilmek sureti ile uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 14.12.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Popüler Yayınlar